Mehmet Eroğlu: ‘Muhalif olmak vicdanla alakalı’

“Kişisel ya da toplumsal yıkımlara, acılara karşı duyarlılığı ve görevli bir aydın yazar tavrıyla, gerçek yaşamın gerçek insanlarını, yakın tarihin karanlık dönemlerini ele alan romanlarıyla ve girmiş olduğu yeni arayışlarla”… Bu ifadeler bu yıl Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nün seçici kurulunun değindiği gerekçede yer ediniyor ve ödülün niçin Mehmet Eroğlu’na verildiğini imliyor. Edebiyatta 50 yıla yaklaşn bir geçmişi bulunan Eroğlu durup dinlenmeden yazan, yazınsal üretimi yaşamının baş köşesine yerleştiren yazarlarımızdan. Ödül sonrası kendisiyle yaptığımız söyleşide hem edebiyata hem de aydın olmak, muhalif olmak üstüne konuştuk.

Erdal Öz ödülünü almak sizin için ne ifade ediyor, oradan başlamış olalım mı?

1979’dan başlayarak çeşitli ödüller aldım. Ödüller gençlikte tanınırlık, edebiyat dünyasında yer edinme açısından bir fırsat. Fakat yazma serüveninin sonraki safhalarında yazarın duruşunu, edebiyat anlayışını vurgulayan ödüller ehemmiyet kazanıyor. Erdal Öz Edebiyat Ödülü, ödülün veriliş gerekçesinde sözü edilen gerçeklerin vurgulanması açısından mühim. Özetle, ödül almak doğal ki mühim fakat daha mühim olan neredeyse kırk senedir koruduğum edebiyat anlayışının öne çıkarılması, bir kez daha hatırlatılması açısından daha da mühim. Edebiyatın muhalif ve yıkıcı aslı, yazma eyleminin isyana oluşturulan devasa bir kapısı olduğu unutulmamalı. Ödül, bir ihtimal edebiyatın bu özelliklerini hatırlattı.

Sizin ilk kitabınızı da Erdal Bey basmıştı, değil mi?

Evet… 12 Mart sürecinden 8 senelik bir mahkûmiyet ve 2 senelik sürgün cezasıyla çıktım. Hapis cezası 1974 genel affıyla ortadan kalktı. Yenik, Erdal’ın değişiyle ‘yaralı’ ve işsizdim. Karım ilk maaşıyla bana bir daktilo aldı ve ‘yaz ‘dedi. Yazmaya o akşam başladım. İlk romanım Issızlığın Ortasında’yı sanırım 1976 sonunda bitirdim. O sırada bir taraftan çalışıyor bir taraftan da Ankara’da Informasyon yayınevinin editörü olan -İzmir’den tanıdığım- Attila İlhan’la haftada üç gün edebiyat sohbetleri yapıyor, yayınevinin çeviri etmeyi düşündüğü kitapları okuyup, kısa özetler hazırlıyordum. Attila Abi bigün bana “Mehmet, başından bu kadar vaka geçti, o kadar da iyi bir roman okurusun, niçin yazmıyorsun sen,” dedi. Bitmiş bir romanım bulunduğunu söyleyince de oldukça şaşırdı. Okudu, sonrasında “yayınlandığı süre ses getirsin diye Milliyet Roman Armağanı yarışmasına gönder” dedi. Öyleki yaptım. Bildiğiniz benzer biçimde roman 1979 yılı Milliyet Roman Armağanı birinciliği paylaştı. Sadece romanın yayınlanması, ilkin Abdi İpekçi cinayeti, arkasından 12 Eylül darbesi sebebiyle gazetenin satılması, yayınevinin ise faaliyetine bir süre ara vermesi yüzünden gerçekleşmedi. Ben de oturup ikinci romanım Geç Kalmış Ölü’ye başladım. İki yıl sonrasında 1982 de Karacan yayınları benimkiyle beraber ödül alan öteki romanlar yayınlamaya başlayınca yayınevine Issızlığın Ortası ne süre basılacak diye sormuş oldum. Issızlığın Ortasının solcu ve anti militarist özelliklerinden dolayı sakıncalı olduğu, 12 Eylüünl gölgesinin devam etmiş olduğu bir zamanda basılamayacağı ve var ise başka romanımı getirmemi söylediler. İkinci romanımı götürdüm. Onu da sakıncalı buldular. Ben de üçüncüyü yazmaya koyuldum. 1984 senesinde Erdal Öz’den bir telefon aldım. Erdal, Attila İlhan’ın ona benden söz ettiğini, basılmayan romanlarımı okumak istediğini söylemiş oldu. O zamana kadar beş teksir kopyası minimum bin kez okunmuş Issızlığın Ortası’nın bir tanesini zorlukla bulup ona gönderdim. Issızlığın Ortası (nda) 1984’de, yazıldıktan dokuz, ödül kazandıktan beş yıl sonrasında gösterildi, onu 1985’de de Geç kalmış Ölü izledi. Doğrusu ilk iki romanım yeraltından Erdal’ın onları basmasıyla çıktı diyebilirim.

Issızlığın Ortasında (ya da Ortası ilk basımdaki benzer biçimde, bu isim değişikliğinin de bir hikayesi var ise duymak isteriz aslına bakarsak) romanınız edebiyatımızın mühim yapıtları içinde her daim adı anılan bir yaratı. Yazarken Issızlığın Ortasında’nın bu denli ses getireceğini düşünmüş müydünüz?

Erdal Öz, romanın daktilo edilmiş nüshasını okuyunca kitabı oldukça beğendiğini bir tek bir mevzuda değişim önerisi bulunduğunu söylemiş oldu: Adı. Öne sürülen sebebi, “Ortası” yerine “Ortasında” demek kahramanı daha oldukça ortaya çıkaracağına inanıyordu. Ben de itiraz etmedim. Doğal ki Issızlığın Ortasında’nın iyi bir roman bulunduğunu biliyordum. Bana arada “iyi yazar” derler fakat roman okuyuculuğum tartışılmaz. Yazmaya başlamadan ilkin -Türkçe ve yabancı dilde- oldukça iyi okuma yapmıştım. Bu mevzuda mütevazi değilimdir. İlkinden beri yazdıklarımı hep beğendiğim romanlarla tartarım. Aslına bakarsan iyi olduğundan güvenilir olmasam, Attila İlhan istediğinde okuması için ona vermez, “kesinlikle ödülü alır” söylediğinde romanı Milliyet Roman Armağanı’na göndermezdim. Issızlığın Ortasının farklılığı, varlıklarını kurtarıcılıkla anlamlandıran, güneşe gömülmeyi düşleyen duygusal bir kuşağın öyküsünü dile getirmesi ve içtenlikle, olayların içinden yazılmasıydı. Bu denli ilgi görmesinin sebebi budur bence.

Bir söyleşinizde aydın olmanın en mühim şartlarından birinin muhalif olmak bulunduğunu söylemiştiniz. Bugünün Türkiye’sinde bu ne kadar mümkün, doğrusu muhaliflere uygulanan baskıdan söz ediyorum normal olarak ve muhalif olmanın yanı sıra ne benzer biçimde özelliklere haiz olmalı insan aydın diyebilmek için kendine?

Düzgüsel, doğrusu en kolay tanımıyla ifade özgürlüğü olan ülkelerde muhalif olmak doğal ki göreceli olarak kolay, hatta oldukça kolay. Muhalif dediğiniz kişilerin bizimkine benzeyen ülkelerde var olabilmesi ise oldukça zor, kesinlikle bir karşılık ödemek gerekiyor. Edebiyat tarihimize bakın, mahkeme önüne çıkmamış yazar, ozan parmakla gösterilecek kadar azdır. Yazar ve ozan derken, hakikaten yazar ve ozan olarak adlandırabileceklerimizden söz ediyorum. Eğer vicdanınız var ise, Tanrınız da vicdanınızsa ve bu vicdan toplumsal kaygılar barındırıyorsa düzene, iktidarlara, -ahlaka- egemen düşünceye karşıcılık etmekten başka ne yapabilirsiniz? Yazarın muhalefeti toplumsal eşitsizlikleri vurgulamak, farkındalığı arttırmaktır. Ihmal etmeyin, yazmak yaratıcı bir eylemdir. Yaratıcılığın eğer olmazsa olmaz koşuluysa yıkıcılıktır. Yıkıcı olan da organik olarak muhaliftir. .

Şunu da sorayım öyleyse, sizce bugün Türkiye’de en acil meseleler hangileri ve toplumsal dayanışmayı güçlendirmek iyi mi mümkün olacak?

Kamuoyu araştırması yapılsa bir ihtimal beşinci sırada çıkar fakat ülkenin en acil problemi doğal ki demokratikleşme. Sulh, ekonomik toparlanma, Kürt problemi, hanıma sertlik, taşra muhafazakarlığı sorunlarını aşmak sadece ve sadece demokratikleşmeyle mümkün. Demokratikleşmeyi sağlamak için olabilecek en geniş cepheyi oluşturmak ve baskıyı bu şekilde göğüslemek, bu yöndeki çabaları cesaretlendirmek, desteklemek ve güçlendirmek gerek. Bizim yapabileceklerimizin organik olarak bir sınırı var; iş ve beceri politikacılara düşüyor.

Türkiye’de muhafazakarlığın gitgide artmasıyla beraber toplumda okur yazarlığın da düşüşe geçtiğini düşünüyor musunuz?

Bu mevzuda elimde bir veri yok. Fakat ‘okumayı’ roman, kitap hatta gazete okumak diye alırsak ortada ciddi bir problem olduğu açık. Azca ilkin Türkiye’nin problemlerinden söz ederken arada “Taşralılaşmaktan” söz etmiştim. Bu kavram bir gölge benzer biçimde, yaşam tarzını, sanatı, kültürü ve organik olarak edebiyatı gölgeliyor, soluklaştırıyor. Taşradan metropollere büyük kentlere göçenlerin üçüncü nesli muhtemelen kentli, doğrusu daha demokratik olacaklar. Fakat onun için de daha epeyce zamana gereksinim var.

Yakın bir gelecekte bir şeylerin değişeceğine dair bir umudunuz var mı?

Her baskı, her tesir tepkiyi de doğurur. Doğal ki “bir şeyler” değişecek. Değişmeyen tek şey değişimdir. Verilere bakılırsa değişiklik yakında gerçekleşecek benzer biçimde görünüyor. Bunu engelleyecek tek şey politikacıların dar görüşleri ve saplantıları olur.

Tanrıyla Rekabet Etmek başlıklı TEDx İstanbul konuşmanız bir fazlaca ilgi görmüş oldu. Sizce sanatçıyla Tanrı içinde iyi mi bir rekabet var ve sanatçı hangi noktalarda Tanrı’dan ayrı düşüyor?

En büyük yaratıcı Tanrıdır. Bu sebeple onda bir yaratıcıda bulunması lüzumlu olan iki temel özellik var: Yok etme, doğrusu yıkıcılık ve yoktan var etme, doğrusu yaratıcılık. Bu açıdan bakıldığında benzer özelliklere haiz olmaya yeltenen sanatçı ile Tanrı içinde kaçınılmaz bir rekabet olduğu görülebilir. Sadece sanatçının yolu ile Tanrının öğretileri birbirine zıttır. Sanat, sevaptan oldukça günaha, iyilikten oldukça kötülüğe yakındır. Güzelliği betimlediğinizi düşünün. Bir çok kez sözcükler Tanrı’nın elinden daha beceriklidir; sözgelişi bir yüze katmış olduğu derinlik, anlam ve gizem eşsizdir. Yazarlar hadsizdirler de Tanrı’nın birkaç kez deneyip de başaramadığını başarmaya, dünyanın tüm yaralarını iyileştirebilecek bir kitap yazmaya kalkışırlar. Bir de ikiyüzlülük problemi var: Sanatçılar Tanrı’ya değil, Tanrılık terimine inanırlar. Tanrı sanat için bir zorunluluktur. Bu sebeple, sanatçılar yalnızca ölümlülerin beğenileriyle yetinemezler. Tanrı’nın varlığını kabullenmeleri, ustalıklarını, kalıcılıklarını onaylatmak, ölümsüzleştirmek içindir. Onlar hükümdarına boyun eğmeden, ülkesinde kaçak yaşayan asilerden farksızdırlar. Tanrı acı çekmez; bunun için peygamberleri, havarileri, ermişleri ve günahkârları vardır. Yazarlar bunu Tanrının yüzüne vururlar. Tanrı da insanlara güvenmez: Bu gezegenin üstündeki canlı türlerinin içinde önüne kılavuz verdiği tek tür, insan. Hoş, insan türünden ümit kestiği, artık peygamber göndermemesinden belli ya… Bugünkü Tanrı tekleşmeden ilkin daha insancıl, daha alçakgönüllüydü; hayvan yüzleri, rüzgâr, dağ benzer biçimde kılıklara girerdi.

Fazlaca üretken bir yazarsınız, yazmak sizin için yaşamın başat edimi benzer biçimde duruyor. Her şey bir yana doyum ediyor mu yazı yazmak sizi, mutlu ediyor mu?

Elli yaşına kadar hem çalıştım hem de yazdım. Başlangıçta hedefim her gün minimum bir sayfa yazmaktı. O zamanlar kendime bir söz vermiştim, elli yaşından sonrasında bir tek yazacaktım. 2000 senesinde mühendislik yaşamıma nokta koydum o tarihten beri bir tek yazıyorum. İkinci yazma döneminde her yıl bir roman yayınlamayı hedeflemiştim, sanırım o hedefi averaj olsa da tutturdum. Yazma eylemi pek mutluluk veren bir çaba değil. Sıkıntılı, beyninizdekileri, yüreğinizdekileri boşaltma işi aylarca sürüyor. Gene de hiçbir şey beni yazmaktan alıkoyamaz, başka iş halletmeye zorlayamaz

Edebiyatta hangi geleneğin izini sürdüğünüzü düşünüyorsunuz, ustalarınız kimlerdi mesela? Unutamadığınız, hep okuduğunuz romanlar hangileri, onu da merak ediyorum ve inanırım okurlar da bilmek isteyecektir.

Ben kendine tehlikeli sorular soran, serüvene yakın -büyük- hayatlar yaşayan kahramanları ele alan yazarlarla aynı damardan beslendiğimi düşünürüm. Kendimi akraba saydığım yazarların beslendiği kaynak acıdır. Bu sebeple acı çekmek, bizlere insanları, nesneleri ve durumları -en o kadar da kendimizi- duyumsayıp kavrama kabiliyeti verir. Aslına bakarsak, gerçek edebiyat, yazarın çileli deneyimlerinden sonrasında anılarını özümsemesiyle ortaya çıkıyor. Yazar dediğimiz, Dostoyevski benzer biçimde “yıkım ve kargaşadan doğan acıyı sevmeyi” öğrenmelidir. Nietzsche, “Pazar yerinden ve şöhretten uzakta oluşur tüm büyük ve kıymetli şeyler,” der. V. Hugo ise, her yazınsal eylemi, toplumsal fiil olarak görür. Yazar çelişkileri belirginleştirmeli, unutturmamalı. Onu büyütüp derinleştiren en mühim unsur, mayasında kendini suçlama isteği ve kabiliyetinin var oluşudur. O, her şeyden ilkin, adaleti tutkularının Tanrısı kılandır. Şu şekilde de bir tarif yapabiliriz: İyi yazarlar kimsenin görmediği, görse de farkına varmadığı insan manzaralarının ressamı olmayı seçerler.

Yazarlara romanlara ulaşınca: Homeros: İlyada ve Odysseia; Shakespeare: Hamlet; Dostoyevski: Tüm eserleri; Conrad: Karanlığın Yüreği, Lord Jim; Buzzati: Tatar Çölü; Andre Malraux: Ümit; Romain Gary: Cennetin Kökleri; J.Semprun: Büyük Seyahat; M. Yourcenar: Hadrianusun Anıları; Graham Greene: Meselenin Aslı, Sessiz Amerikalı; Orwell: 1984; Castillo: Karar Gecesi… Nahit Sıtkı Örik, Attila İlhan, Orhan Kemal, Yaşar Kemal… Aklıma ilk gelenler bunlar oldu. Dolayısıyla: Ve daha unuttuğum niceleri… 

Yoruma kapalı.

Bebek Bakıcısı
uaeupdates.com deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler seo paket casibom